Türkiye'de İşlenen Suçların Yabancı Devlette İnfazı (infazın Devri)
İnfazın devri, bir ceza yargılaması sonunda kesinleşen mahkûmiyet kararının, hükümlünün cezasının diğer bir ülkede çekilmesine izin verilmesi usulüdür. Bu yöntem, infazın mahkûmun vatandaşı olduğu veya güçlü bağları bulunan bir ülkede daha etkin ve insani şekilde yapılabilmesini sağlar. Özellikle globalleşen dünyada Türkiye’de işlenen suçlardan hüküm giyenlere, ikamet ettikleri veya vatandaşı oldukları yabancı ülkelerde cezanın çekilme imkânı tanınması, ceza adaletinin evrensellik ve insan hakları boyutlarına hizmet etmektedir. Buna karşılık suçluların iadesi usulü ile mahkûmiyet kararı ile yargı yetkisi Türkiye’de kaldığı halde, hükümlünün Türkiye’den başka bir ülkeye teslim edilmesi söz konusudur. İnfazın devri ise yargı yetkisinin verildiği Türkiye’de kalmakla birlikte, infazın (cezanın çekilmesinin) yabancı devlette gerçekleştirilmesi anlamına gelir. İnfazın devri mekanizması, Cezaî Konularda Uluslararası Adlî İşbirliği Kanunu (6706 sayılı Kanun) ve ilgili uluslararası sözleşmeler temelinde düzenlenmiştir.
Bu yazıda öncelikle Türkiye’de infazın devrine ilişkin iç hukuktaki düzenlemeler incelenecek; infaz devri taleplerinin Merkezî Makam olan Adalet Bakanlığı aracılığıyla yürütülmesi, yabancı devletin muvafakat koşulları ile infaz devri sonuçlarının nasıl değerlendirildiği ortaya konacaktır. Ayrıca, infazın devri işlemiyle ilgili karşılıklı adlî yardımlaşma esasları ve uygulamada karşılaşılan sorunlar tartışılacak; Avrupa Konseyi ve diğer uluslararası belgeler (örneğin hükümlü nakli ve infaz devri sözleşmeleri) ile karşılaştırmalı hukuk perspektifi getirilecektir.
TÜRK HUKUKUNDAKİ DÜZENLEME VE UYGULAMA
Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK, 5271 sayılı Kanun), esas olarak suçluların iadesi konusunu düzenler. CMK’da itham, yakalama, tutuklama vs. tedbirlere ilişkin hükümler bulunurken (örneğin CMK m. 91 vd.) infazın devrine dair özel bir hüküm yoktur. İnfazın devri talepleri, daha ziyade 6706 sayılı “Cezai Konularda Uluslararası Adlî İş Birliği Kanunu” çerçevesinde ele alınır. Bu kanunda infazın devralınması (yabancı devlet mahkemeleri tarafından kesinleşmiş mahkûmiyet kararlarının Türkiye’de infaz edilmesi, md.26-27) ile infazın devredilmesi (Türk mahkemelerince verilmiş mahkûmiyet kararlarının diğer bir devlette infaz edilmesi, md.28-29) hususları detaylı düzenlenmiştir. Madde 28 ve 29 hükümleri, Türkiye’de verilen mahkûmiyet kararlarının yabancı devlette yerine getirilmesine ilişkin koşulları, usulü ve sonuçları belirler. Bu çerçevede, adli yardımlaşma kapsamında infazın devri taleplerinin merkezî makam aracılığıyla yürütülmesi esas kabul edilmiştir.
Ek olarak, 6706 sayılı Kanun’un 5. maddesi “usul hükümleri” başlığı altında, bu Kanun’da hüküm bulunmayan hallerde CMK hükümlerinin uygulanacağını belirtir. Böylece 6706’yı tamamlayıcı olarak gerektiğinde CMK’nun genel usul kuralları devreye girer. Ancak pratikte infazın devri, CMK’dan ziyade 6706 sayılı Kanun hükümleri temelinde yürütülür. Yargı aşamasının devrini düzenleyen diğer sözleşmeler (ör. Ceza Kovuşturmalarının Aktarılması Sözleşmesi) infaz devri bakımından doğrudan uygulanmaz. Nitekim Adalet Bakanlığı genelgeleri, adlî yardımlaşma kapsamında infazın devrini ayrı bir işlem olarak ele almaktadır.
MERKEZÎ MAKAM VE ROLÜ
6706 sayılı Kanun’da Merkezî Makam tanımı açıkça yapılarak, infaz devri taleplerini yürütecek merci olarak Adalet Bakanlığı belirlenmiştir. Kanunun 3. maddesine göre Merkezî Makam, taraf olunan uluslararası antlaşmalar veya mütekabiliyet ilkesi doğrultusunda gelen/ giden adlî yardımlaşma taleplerini değerlendirir; talebin türüne ve gerektirdiği usule karar verir; gerekiyorsa belge temini, tercüme gibi işlemleri koordine eder. Yani Türkiye adına yabancı devletlerden gelen infaz devri taleplerini kabul ya da reddetmek, uygun metodolojiyi belirlemek, karşılıklı teminat veya ek şartlar koşmak Merkezî Makamın yetki alanındadır.
Merkezî Makamın yetkileri arasında, mahkûmiyet kararının tenzili, tebliğ ve infazı ile ilgili belge taleplerini koordine etmek de vardır. Örneğin, başka ülkelere gönderilen mahkûmiyet kararlarının aslı veya onaylı sureti, ceza miktarı, yasaların metni gibi evrakın Merkezî Makam aracılığıyla istenmesi öngörülür. Ayrıca Merkezî Makam, gerekli gördüğü takdirde koşulları sınırlandırabilir, ek teminat ya da şart isteyebilir. Yabancı devletten bilgi alınmasını sağlamak, ceza infazının nasıl yapılacağı konusunda muhatap makamlarla yazışmak da Merkezî Makam görevlerindendir.
Sonuç olarak, infaz devri usulünde Cumhuriyet Başsavcılığı taleple Merkezî Makam’a başvurur; Merkezî Makam inceleme yapar, şartları uygunsa ilgili ülke makamlarına iletir; infaz şekline ilişkin cevabı aldıktan sonra işlemin tamamlanmasına karar verir. Merkezî Makam, talebin ceza adaletinin amaçlarına hizmet etmediğini veya Türkiye’nin millî güvenliğini / temel çıkarlarını zedelediğini tespit ederse infaz devri talebini reddedebilir.
İNFAZIN DEVRİ USÛLÜ
Talep Koşulları
6706 sayılı Kanun’un 28. maddesi uyarınca, Türkiye’de hükmolunan cezanın yabancı devlette infaz edilebilmesi için bir dizi koşul aranmaktadır. Bu koşullar şu şekilde özetlenebilir
- Hükümlünün transfer edileceği yabancı devletin vatandaşı veya o devletle güçlü sosyal bağlarının bulunması. (Örneğin hükümlünün o ülke vatandaşı veya orada sürekli ikamet etmesi gibi.)
- Mahkûmiyet kararının kesinleşmiş olması. (Temyiz hakkı tüketilmiş olmalı.)
- Suç fiilinin, transfer istenen devlette de hukuken suç olması. (Çifte suç teşkilî ilkesi.)
- Hapis cezaları için, merkezî makamlarca aksi kararlaştırılmadıkça talep tarihinde, hükümlünün ceza infaz kurumunda infazı gereken en az altı ay hapis cezasının bulunması (Merkezî Makam gerekli görürse bu süre kısaltılabilir.)
- Hükümlü hakkında başka bir suçtan ötürü Türkiye’de bir soruşturma veya kovuşturma bulunmaması. (Yani infazı engelleyecek başka bir süreç olmamalıdır.)
- Merkezî Makamın olumlu görüşü. (Yukarıdaki şartlar incelendikten sonra Adalet Bakanlığı’nın onayı aranmaktadır.)
Bu şartlar 6706 sayılı yasanın 28. maddesinde açıkça sayılmıştır. Örneğin hükümlünün ilgili yabancı ülke vatandaşı olması ya da o devletle “güçlü sosyal bağ” kurmuş olması şartı, sözleşmelerdeki “uyulacak devletin vatandaşı olma” koşuluna paraleldir. Dava kesinleşmeden infaz devri yapılamaz; ancak infaz başlamamış, hapis infaz aşamasına geçilmemiş de olabilir. Cezanın en az 6 ay bakiye kalması şartı, Avrupa Konseyi Sözleşmesi’ndeki benzer hükümden esinlenmiştir. Şartların birlikte varlığı halinde Cumhuriyet Savcılığı Merkezî Makam’a resmi talepte bulunur.
Talep ve Evrak Süreci
Cumhuriyet Başsavcılığı, söz konusu şartları taşıyan kesinleşmiş mahkûmiyet kararını infazın devri talebiyle Merkezî Makam’a iletir. Merkezî Makam bu incelemeden sonra talebi karşı ülke makamlarına iletmeye karar verirse, Kanun 28/5. maddesi gereği aşağıdaki belgelerin yabancı devlete gönderilmesi zorunludur: mahkûmiyet kararının onaylı bir sureti; hükme esas alınan yasa maddelerinin metni; hükümlünün kalan ceza süresini gösteren belge; hükümlünün sağlık durumu ve varsa tedavisi hakkında gerekli tıbbi raporlar; ayrıca bu belgelerin tercümeleri. Türk Adalet Bakanlığı, bu evrakı merkezi makamlar aracılığıyla muhatap ülkeye iletir.
Ardından Merkezî Makam, ilgili yabancı devletten infazın nasıl yapılacağına dair bilgiyi talep eder. Örneğin yabancı ülkenin ceza kanununa göre hükümlünün çektiği cezaya denk bir ceza miktarı hesaplanabilir, hapiste kalma şartları sorulabilir. Gelen yanıta göre infaz yöntemi kesinleşir. Eğer bu aşamada karşı ülke talebi kabul etmez veya şartlar sağlanmazsa, Merkezî Makam infazın devri talebini geri çevirebilir.
Uygulama Sonuçları
Talep uygun görülüp infaz devri kararı verildiğinde, hükümlünün fiili Türkiye’de değil yabancı devlette hapiste geçirilir. 6706 sayılı Kanun’un 29. maddesi, yabancı devlette infaz işlemleri sırasında ortaya çıkan gelişmelerin Türkiye’ye bildirilmesini öngörür. Özellikle:
-Yabancı makam, hükümlü hakkında infaz sırasında önemli bir işlem yaptığında (ceza infaz kurumundan firar, ölüme, cezanın kısmen infazına vb.) Türkiye’ye bilgi verir.
-Ceza tamamen veya kısmen infaz edilmişse, 29/2’ye göre bunun Türk hukuku bakımından infaz edilmiş sayılması esastır. Yani örneğin yabancı makamda hükümlü cezasının bir bölümünü çekmişse, bu süre Türk infaz mevzuatı açısından da mahkûmiyetten düşülür.
-29/3’e göre, eğer yabancı devlet cezanın infazını hiç yapamaz veya durursa, infaza Türkiye’de devam edilir; hükümlü Türkiye’ye iade edilir veya eksik sürenin infazı iade sürecine bağlı olarak tamamlanır.
Kanunun 29. maddesinin bu hükümleri, infaz devrinin sonucuna yönelik süreçleri belirler. Böylece hükümlünün dışarıda geçirdiği süre, Türkiye’deki infaz süresinden düşülerek infaz kayıtlarına geçer.
MERKEZÎ MAKAM VE KOORDİNASYON
İnfaz devri işlemlerinde koordinasyon tamamen Merkezî Makam üzerinedir. Merkezî Makam, (1) talebin işleme konulup konulmayacağına, (2) kullanılacak adlî işbirliği türüne ve yönteme (örneğin Birleşmiş Milletler usullerine mi Avrupa Konseyi çerçevesine mi), (3) ek bilgi veya belge talebi gerekip gerekmediğine karar verir. Ayrıca Merkezî Makam, Türkiye’nin talebi karşısında yabancı devletin karşılıklı olarak infaz devri taleplerini yerine getireceğine ilişkin garantiyi isteyebilir; bu gibi durumlarda karşılıklı güven esasına göre işlem yürütülür.
Uygulamada, Merkezî Makam gelen talepleri incelerken ilgili Cumhuriyet Başsavcılığından ek bilgi veya belge isteyebilir. Örneğin hükümlünün sosyal durumu veya cezai sorumluluk hallerine ilişkin ek yazılar talep edilebilir. Merkezî Makam, şartların sağlanmadığına veya infazın devredilmesinin ceza adaletine aykırı olacağına kanaat getirirse talebi reddeder. Uygulamada, ağır terör suçları veya ulusal güvenlik açısından hassas suçlarda Merkezî Makam daha inceleme yapma eğilimindedir.
YABANCI DEVLETİN RIZASI VE UYGULAMA ESASLARI
Karşılıklı Onay
Avrupa Konseyi Sözleşmesi ve 6706 sayılı Kanun’un öngördüğü esaslara göre, infazın devri hem Türkiye’nin talebi hem de karşı ülke makamlarının onayı ile gerçekleşir. Sözleşme metni uyarınca “hükümlünün transferi, hükmün verildiği devlet ile infazın yapılacağı devletin anlaşmasına bağlıdır” (1974 Konv. m.3/1.f). Türk hukuku da yabancı devletten infaz yönteminin bildirilmesini talep ederek bu fikri yansıtır. Yabancı makamlarca cezanın dönüşümü veya eşdeğer ceza hesaplaması yapıldıktan sonra ancak infaz devri nihai hale gelir.
Uygulamada, infazın devri için karşı devletin resmi izni (muvafakati) aranır. Örneğin Türkiye’den Almanya’ya transferde, Almanya makamları yasalarında izin vermiş olduğunda uygulama yapılır. Türkiye’den gelen bir istekte, yabancı ülke merkezî makamı (Adalet Bakanlığı veya ilgili dairesi) bu talebe olumlu yanıt verirse infaz devri sağlanır. Karşı devletin onayı olmadan infaz devri mümkün değildir. Uluslararası teamüller gereği, infaz devri işlemleri mutlaka merkezî makamlar kanalıyla yürütülür; dolayısıyla Türkiye’nin merkezi makamına gönderilen talep, karşı makam tarafından görüşüldükten sonra resmî onay veya red kararıyla geri iletilir.
İade Süreci ile Etkileşim
İnfazın devri, tıpkı iade işlemi gibi merkezi makamlarca koordine edildiğinden, iade ile benzerlik gösterir. Ancak iade mahkûmun “teslimi”ni, infaz devri ise cezanın “yerinde infazı”nı sağlar. İade sürecinde olduğu gibi, infaz devri sırasında da hükümlü hakkında tutuklama veya adli takibin askıya alınması gündeme gelebilir. 6706 sayılı yasanın 28/3. maddesi hükmü, infaz devri talebinde bulunulmasının infaz işlemlerini durdurmayacağını kaydeder; ancak Merkezî Makam gerekli görürse tedbir almaya yetkilidir. Uygulamada talep süresince mahkûm infaz kurumundan alınmayıp Türkiye’deki yasal süreçler beklenebilir. Eğer infaz devri kabul edilirse, hükümlü zaten bulunduğu cezaevinden yabancı ülkeye intikal ettirilir.
CEZA HUKUKU VE UYGULAMA SORUNLARI
Ceza hukuku bakımından infaz devrinin sonuçları, hem Türkiye hem de infazın yapıldığı ülke infaz mevzuatının çakıştığı durumlarda sorun yaratabilir. Örneğin;
-Ceza İnfaz Süresi ve İndirimler: Hükümlünün çektiği ceza süresi hesaplanırken, Türk Ceza İnfaz Kanunu ile yabancı ülke kanunları arasındaki farklar göz önünde bulundurulur. Bir uygulamada, Türkiye’de yatarak geçirilen süre ile yabancı ülkenin şartları karşılaştırılarak eksik ya da fazla kalan süre infaz süresinden tamamlanır. Özellikle Türkiye’de eski ve yeni infaz yasaları arasındaki değişiklikler infaz devri sonrası yorum gerektirebilir. Örneğin, bir hükümlü 2005 öncesi işlenen suç için infaz devriyle Türkiye’ye getirildiyse, hangi yasanın uygulanacağı hususu tartışılabilir. Mahkeme bu durumda hükümlü lehine olan düzenlemeyi uygulamıştır.
-Koşullu Salıverme ve Denetimli Serbestlik: İnfaz süresince hükümde öngörülen koşullu salıverme oranı veya denetimli serbestlik koşulları değişmiş olabilir. Hükümlü hangi kanun kapsamındaysa ve infazın bitimine göre salıverme şartları ona göre yerine getirilir. Bir örnekte Osman Ç. için 647 sayılı Kanun hükümleri uygulanmıştır.
-Af ve Tasfiye Hükümleri: İnfazın devri sırasındaki en kritik sorun alanlarından biri, affın etkisi veya kanun değişiklikleridir. 6706 sayılı Kanun açıkça düzenlemese de uygulamada kabul, infaz devam ederken cezanın kaldırılmasına yol açan bir durum ortaya çıkarsa, bu durumda hükümlünün hukuki durumuna infazın yapıldığı yerdeki ağır ceza mahkemesi karar verir. Yani örneğin Türkiye’de bir genel af çıkarılmışsa ve hükümlü o sırada yurt dışındaki cezaevindeyse, infazın yapıldığı ülkenin mahkemesi bu bağlamda durumunu değerlendirir. Türkiye’deki bir ağır ceza mahkemesi, infazın devrinin yapıldığı ülkeden gelen bilgilere göre hükmün infazını devam ettirir veya sonlandırabilir. Bu usul, infaz sırasında iki ülkenin uygulamalarının uzlaşıyla ele alınmasını sağlar.
-Adli Sicil Kaydı: İnfazın devri sonucunda hükümlünün cezasının bir kısmı veya tamamı yabancı ülkede infaz edildiğinde, infazın Türkiye’de işlenip işlenmeyeceği de önem taşır. Türk mevzuatında doğrudan bir düzenleme yoktur; ancak genel kanaate göre, infaz devri ile ceza Çekilmekte olan ceza niteliğinde yabancı cezaevinde çekildiğinden, bu süre Türkiye’de de infaz edilmiş sayılır. Adalet Bakanlığı verilerine göre, infaz devri ile Türkiye’ye nakledilen hükümlüler hakkında uygulanan uyarlama kararları sonucunda hesaplanan ceza süresi esas alınmakta, bunun dışındaki süreler ceza infaz kurumunda hükümlü lehine işlemektedir.
Pratikte uygulamada tereddüte düşülen durumlar da görülmüştür. Örneğin, hükümlü mahkemeye itiraz veya yeni delil sunma gibi yollara başvurursa, hangi ülkenin mahkemesinin yetkili olduğu tartışmalı olabilir. 6706 sayılı Kanun’un 27/3 ve 31/3. maddeleri bu konuda hüküm vererek, mahkûmiyetin esasını ilgilendiren taleplerin hüküm veren ülkenin (Türkiye veya yabancı mahkeme) yetkisinde olduğunu belirtmiştir. Bir başka husus, hükümlünün Türkiye’de koşullu salıverme infaz rejimine tabi olması halinde, yabancı ceza kanununun bu hükümleriyle nasıl çelişeceğidir. Bu tip sorular yargı kararıyla çözümlenebilir.
ULUSLARARASI BELGELER VE KARŞILAŞTIRMALI HUKUK
Avrupa Konseyi Sözleşmeleri
Türkiye, Avrupa Konseyi Cezaî Konularda Adlî Yardım Sözleşmelerinin çoğuna taraftır. İnfazın devri özelinde en temel belge, “Ceza Yargılarının Milletlerarası Değeri Konusunda 1974 Avrupa Sözleşmesi”dir (ETS No.112). Bu sözleşme, mahkûmiyeti kesinleşmiş bir hükümlünün başka bir üye devlete transfer edilerek cezasını kendi toplumunda çekmesine imkân tanır. Sözleşme, 6706 sayılı Kanun’daki koşullarla paralel hükümler içerir: hükümlü “uygulayan” devlette vatandaşı olmalı, hüküm kesinleşmiş olmalı, en az 6 ay ceza bakiye bulunmalı, hükümlü rıza göstermeli (ve gerekirse temsilcisi onay vermeli), suç her iki hukukta suç teşkil etmeli ve taraf devletler anlaşmalıdır. Türkiye bu sözleşmeyi onaylamış, ayrıca 1997 tarihli ek protokol (ETS No.167) ile kapsam genişletilmiştir. Örneğin sözleşmede hükümlünün rızasına atıf yapılırken, 6706 sayılı Kanun’da hükümlünün kuvvetli bağ şartı aranmıştır. Ayrıca Sözleşme m.4’te infazın yapılacağı devletin şartlarına ilişkin düzenlemeler yer alır. Pratikte Türk hukuku, mevzuatımızda hükümlü rızasını aramamış olsa da uluslararası standartlar çerçevesinde gizlilik ve menfaat gözetme ilkesini işletir.
Bunun dışında “Mahkûmiyet Cezalarının Değerlendirilmesinde Avrupa Sözleşmesi” (1970) ile “Suçluların İadesine İlişkin Avrupa Sözleşmesi” (1957) gibi anlaşmalar da ilgili kurumsal altyapıyı oluşturur. Ayrıca “Cezaî İşlerde Karşılıklı Adlî Yardım Sözleşmesi” (1959) ceza infazının sonuçlarının paylaşımı ve delil temini açısından genel esaslar sunar. Avrupa Konseyi sözleşmeleri, infaz devrini isteğe bağlı bir işbirliği olarak görüp usul esaslarını belirler. Örneğin, 1974 Sözleşme uyarınca Türkiye de başka bir üye devlete infazın devri talebinde bulunabilir; bunun yanı sıra Türkiye’ye gelen transfer talepleri Sözleşme hükümlerine göre karşılanır. Sözleşme ayrıca mahkûmiyet sonrası itiraz hakkı bulunmadığı, uygulama detaylarının her iki ülkenin iç hukuku esaslarına göre yürütüleceği yönünde genel ilkeler içerir.
DİĞER ULUSLARARASI DÜZENLEMELER
Birleşmiş Milletler’in 1983 tarihli Hükümlülerin Nakli Hakkında Sözleşmesi (ILO/ECE No.086) yine benzer hedefler taşır. Türkiye bu sözleşmeye taraf olmamakla birlikte, sözleşmede öngörülen merkezi makam sistemini ve temel ilkeleri genel teamüller olarak iç hukukumuzda benimsemiştir. Sözleşmede “ihtar çekinme (bushtizme)” ilkesi yer alırken (biri işlenilen/ vatandaşı olunan ülkeden iade istememe), Türkiye kendi mevzuatında böyle mutlak bir istisna koymamıştır.
İkili anlaşmalar da önem taşır. Özellikle Almanya, Fransa, Azerbaycan gibi bazı ülkelerle Türkiye arasında hükümlülerin nakli (transfer) anlaşmaları vardır. Örneğin Türkiye-Almanya Hükümlülerin Nakli Sözleşmesi 27 Ekim 1988’de imzalanıp 3490 sayılı Kanunla yürürlüğe girmiştir. Bu tür ikili anlaşmalar çoğu kez 6706 sayılı Kanun ile paralel hükümler içerir; bazen infaz devri yerine “nakil” terimi kullanılır ama sonuçta benzer işbirliği mekanizmaları düzenlenir. Öte yandan, AB üyesi ülkeler arasında uygulanan Cezaî kararların tanınması ve infazı konularında ortak mevzuat mevcuttur (ör. AB Konseyi 2008/909/JHA), ancak Türkiye doğrudan üye olmadığından bu düzenlemelerin Türkiye’ye yansıması sınırlıdır.
Karşılaştırmalı hukuk açısından, birçok ülkenin iç hukukunda da infaz devri veya hükümlü nakli düzenlemeleri bulunur. Örneğin Almanya Ceza Muhakemesi Kanunu’nda hükümlü nakline ilişkin hükümler vardır. Avrupa Konseyi sisteminde Türkiye’ye benzer bir modeli kullanan ülkeler (Örneğin İtalya, Avusturya) taraf oldukları 1974/1997 Sözleşmeleri doğrudan iç hukuklarına aktarmıştır. Uygulamada ülkeden ülkeye farklılık görülebilecek tek husus, hükümlü muvafakati konusudur. Bazı ülkeler (örneğin Almanya, Fransa) mahkûmun rızasını zorunlu tutarken, Türkiye’de 6706’da bu açıkça istenmemiştir. Yine de pratikte hükümlünün müvekkilinin menfaatlerinin gözetilmesi esastır.
ÖRNEK OLAY
Basına yansıyan bir vaka, infazın devri sürecine ilişkin uygulamaya örnek teşkil eder. Belçika’da mahkûm bulunan bir Türk vatandaşı Osman Ç., Türkiye’de infaz talebiyle girişimde bulunmuştur. İlgili belgeler ve talebi alan Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 2012 yılında uyarlama yargılaması yapılmış, Belçika mahkemesinin kesinleşmiş kararı Türk Ceza Kanunu’na göre yeniden uyarlanarak hüküm açıklanmıştır.
28 Haziran 2013’te Türkiye’ye getirilen Osman Ç. için ceza hesabı yapılmış ve cezası o tarihten itibaren Türkiye’de infaz edilmiştir. Örneğin Belçika’da cezası 15 yıl iken, Türkiye’de uyarlama sonucunda daha kısa süreli bir hapis cezası öngörülmüş, 2020 yılında koşullu salıverilmiştir.
Bu olayda görüldüğü üzere, infazın devri talebi Merkezî Makam ve ağır ceza mahkemesi işbirliğiyle yürütülmüş, cezanın yeniden hesaplanması (uyarlama) süreci tamamlanmıştır. Ayrıca Belçika Ulusal Adlî Sicili’nden infaz devam etmediği için hükümlünün kaydının silinmesi de sağlanmıştır. Bu örnek, hükümlünün Türkiye’den infazını sürdürmek üzere istişare sürecini ve uyarlama usulünü göstermesi bakımından önemlidir.
SONUÇ OLARAK, Türkiye’de işlenen suçların yabancı bir ülkede infazı (infazın devri) 6706 sayılı Kanun ve ilgili uluslararası anlaşmalar çerçevesinde düzenlenmektedir. Düzenlemeler, hükümlünün transfer edileceği ülkede vatandaşlık veya bağ sahibi olması, mahkûmiyetin kesinleşmiş olması, cezanın belli süreyi geçmemiş olması gibi koşullar arar. Bu talepler Adalet Bakanlığı merkezî makamınca değerlendirilir, uygun görülürse karşı ülkeye iletilir; karşı tarafın onayı ve infaz yöntemi belirlendikten sonra işlem tamamlanır. İnfazın devriyle ilgili uygulamada, merkezi makamın koordine ettiği karşılıklı adlî yardımlaşma ilkesinin yanı sıra mahkûmun hakları da gözetilir. İnfazın devri sonrası cezanın nasıl hesaplanacağı, infaz sistemlerinin farklılığından kaynaklanan sorunlar, infaz sırasında kabul edilen af veya kanun değişiklikleri gibi konular ise hâlâ pratikte tartışma yaratmaktadır (ör. af durumunda mahkûmiyetin durumu ağır ceza mahkemesince kararlaştırılır.)
Uluslararası açıdan, Avrupa Konseyi sözleşmeleri (örneğin 1974 ve 1997 tarihli mahkûm nakli sözleşmeleri) infazın devri prosedürüne rehberlik ederken, Türkiye iç hukukundaki düzenlemeler büyük ölçüde bu ilkelere uygun düşecek şekilde yapılandırılmıştır. Ancak uygulamadaki ayrıntılar (hükümlü rızası, ceza dönüşümü, infaz sonrası hesaplar) devletler arasında farklılık gösterebilmektedir. Bu nedenle Türkiye’de infazın devri meselelerinde hakimler ve savcılar, yasal düzenlemelerle birlikte mercii bulundukları cezaevini ve infaz eden ülkenin hukukunu da dikkate alarak karar verirler. İleride mevzuatta veya uygulama usullerinde netlik sağlanacak düzenlemeler yapılması, infazın devrinin etkin ve öngörülebilir şekilde yürütülmesi açısından yararlı olacaktır.