Zorunlu Dava Şartı Arabuluculuk
I: ARABULUCULUĞUN HUKUKİ TEMELLERİ
1.1. Zorunlu Arabuluculuk Kurumunun Amacı ve Mevzuat
Ülkemizde hukuk uyuşmazlıklarında alternatif bir uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak arabuluculuk, ilk defa 07.06.2012 tarihli ve 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu (HUAK) ile kabul edilmiştir. Daha sonra başta 12.10.2017 tarihli ve 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu (7036 sayılı Kanun) olmak üzere bazı kanunlarla arabuluculuk, dava şartı hâline getirilmiştir. Bu düzenleme, yabancılık unsuru taşıyanlar da dahil olmak üzere, yalnızca tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebileceği iş veya işlemlerden doğan uyuşmazlıklara uygulanabilmektedir.
Zorunlu arabuluculuk (dava şartı arabuluculuk) müessesesi ise, yargı yükünü azaltma, uyuşmazlıkları daha hızlı ve daha az maliyetle çözme hedefiyle bazı özel hukuk alanlarına özgülenmiştir. Bu alanlar;
a-Kiralanan taşınmazların 2004 sayılı Kanuna göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler hariç olmak üzere, kira ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıklar.
b-Taşınır ve taşınmazların paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine (izaleyi şuyu) ilişkin uyuşmazlıklar.
c-23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunundan kaynaklanan uyuşmazlıklar.
d-Komşu hakkından kaynaklanan uyuşmazlıklar.
e-6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu md. 5/A hükmü uyarınca dava şartı arabuluculuk kapsamına giren uyuşmazlıklar;
-Bu Kanunun dördüncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar para olan alacak, tazminat, itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davaları.
f-7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu uyarınca dava şartı arabuluculuk kapsamına giren uyuşmazlıklar;
g-İşe iade davaları,
h-Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı davaları,
i-Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren tazminatı davaları (Ancak, iş kazası veya meslek hastalığından kaynaklanan maddi veya manevi tazminat davaları ile bunlarla ilgili tespit, itiraz ve rücu davaları zorunlu arabuluculuk kapsamı dışındadır.)
j-6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hükümleri uyarınca tüketici mahkemelerinde görülen uyuşmazlıklar
j-Taşınmazın devrine veya taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak kurulmasına ilişkin uyuşmazlıklar
k-Taşınır ve taşınmazların paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin uyuşmazlıklar
l-Kat Mülkiyeti Kanunu'ndan Kaynaklanan Uyuşmazlıklar
m-Komşu Hakkından Kaynaklanan Uyuşmazlıklar
n- Tarımsal Üretim Sözleşmesinden Doğan Hukuk Uyuşmazlıklarına İlişkin Arabuluculuk Yönetmeliği ile sözleşmeli tarımda taraflar arasındaki uyuşmazlıklar dava şartı zorunlu arabuluculuk kapsamına girmektedir.
Arabuluculuğa başvurunun dava açılmadan önce yapılması zorunluluğu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) uyarınca bir dava şartı (HMK m. 114) niteliği taşımaktadır.
HUAK, arabuluculuk sürecinin uygulanmayacağı mutlak istisnaları da net bir şekilde belirlemiştir. Kamu düzenini yakından ilgilendiren ve taraf iradesiyle tasarruf edilemeyecek nitelikteki uyuşmazlıklar arabuluculuğa elverişli değildir.
1.2. Arabuluculuğun Usuli Etkileri
Zorunlu arabuluculuğun, geleneksel yargılama süreçlerine göre en belirgin avantajlarından biri, taraflara hukuki hak kayıplarına uğramadan uzlaşma yolunu deneme imkanı sunmasıdır. Arabuluculuk sürecinin başlaması, başvurunun yapıldığı tarihte ya da mahkemenin daveti üzerine tarafların kabulüyle başlar. Bu başlangıç anından, faaliyetin sona ermesine kadar geçen süre zarfı, zamanaşımı ve hak düşürücü sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmamaktadır. Bu kritik hüküm, arabuluculuk müessesesinin yargısal sürecin bir uzantısı olarak kabul edildiğini ve hukuki bir risk taşımaksızın tarafların gönüllü müzakereye teşvik edildiğini hukuken garanti altına almaktadır.
Arabuluculuk sürecini güvenli ve etkin kılan diğer temel prensip ise gizliliktir. HUAK'a göre, arabuluculuk faaliyeti sırasında arabulucuya sunulan veya başka bir yolla elde edilen tüm bilgi ve belgeler gizli tutulmak zorundadır. Bu gizlilik yükümlülüğü yalnızca arabulucuyu değil, aksi kararlaştırılmadıkça tarafları ve görüşmelere katılan diğer kişileri de bağlamaktadır. Bu kural, basit bir etik yükümlülükten öte, mutlak bir delil yasağı olarak düzenlenmiştir. Arabuluculuk sürecinde ileri sürülen beyan veya belgeler, sonradan açılan bir hukuk davası veya tahkim sürecinde delil olarak sunulamaz ve bu hükümlere aykırı şekilde sunulmuş olsa dahi mahkeme tarafından hükme esas alınamaz. Bu katı delil yasağı, tarafların müzakereler sırasında stratejilerini veya zaaflarını ifşa etme korkusu olmaksızın samimi ve yaratıcı çözüm teklifleri sunabilmelerini sağlamaktadır.
1.3. Arabuluculuk Anlaşma Belgesinin Hukuki Niteliği ve İcra Edilebilirliği
Arabuluculuk faaliyetinin başarıyla sonuçlanması durumunda düzenlenen anlaşma belgesi, Türk Hukuku'nda olağanüstü bir hukuki güce sahiptir. Kanunlarda icra edilebilirlik şerhi alınmasının zorunlu kılındığı haller dışında, taraflar, avukatları ve arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesi, mahkeme onayı veya icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın doğrudan ilam niteliğinde belge sayılır.
Bu ilam niteliği, anlaşmanın mahkeme kararı gibi kesin ve bağlayıcı olduğu anlamına gelmektedir, bu sayede icra takibi başlatılması kolaylaşır ve uzun süren bir yargılama aşaması atlanmış olur. Ticari uyuşmazlıklar açısından ise, anlaşma belgesinin ilam niteliği kazanması için sadece avukatlar ile arabulucunun birlikte imzalaması yeterli görülmüştür. Ayrıca, anlaşma belgesi ile üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca yeniden dava açılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Taşınmazın devri gibi özel durumlarda dahi, icra edilebilirlik şerhi verildikten sonra tapu tescili resmi senet düzenlenmeksizin tapu müdürlüğünce yerine getirilebilir.
II: ZORUNLU ARABULUCULUĞA TABİ ÖZEL HUKUK ALANLARI VE KAPSAMLARI
2.1. İş Hukuku Uyuşmazlıkları (7036 Sayılı Kanun m. 3)
“MADDE 3- (1) Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. (Ek cümle:28/3/2023-7445/41 md.) Bu alacak ve tazminatla ilgili itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davaları hakkında birinci cümle hükmü uygulanır.”
2.1.1. Kapsam ve Süreç Yükümlülükleri
İş Mahkemeleri Kanunu uyarınca, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı talepleri (örneğin; kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, ücret, fazla mesai ücreti, yıllık izin ücreti alacakları) ile işe iade talepleri, ayrıca bu alacak ve tazminatla ilgili itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davaları dava açılmadan önce zorunlu olarak arabuluculuğa tabidir.
Bu zorunluluğun en önemli pratik gerekliliği, sürecin katı zaman sınırlarına tabi olmasıdır. Arabulucu, başvurunun kendisine görevlendirildiği tarihten itibaren uyuşmazlığı azami üç hafta içinde sonuçlandırmakla yükümlüdür. Bu süre, zorunlu ve haklı görülen hallerde, arabulucu tarafından yalnızca bir hafta uzatılabilir; dolayısıyla sürecin toplam süresi dört haftayı geçemez. İş uyuşmazlıklarının ekonomik aciliyeti ve yüksek dava sayısı dikkate alındığında, bu kısa süre, sürecin etkinliğini korumayı ve uyuşmazlığın hızla çözülmesini sağlamayı hedefleyen idari bir tedbirdir.
İş Hukuku uyuşmazlıklarında zorunlu arabuluculuğa tabi olmayan temel istisnalar arasında, iş kazası veya meslek hastalığından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat ile bunlarla ilgili tespit, itiraz ve rücu davaları yer almaktadır. Bu davaların zorunluluk kapsamı dışında tutulması, genellikle bu tür uyuşmazlıkların kamu hukuku unsurlarını içermesi ve tarafların serbestçe tasarruf etme yetkisini aşan nitelikte olmasıyla açıklanmaktadır.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 06.03.2023 tarihli ve 2023/474 Esas 2023/3119 Karar sayılı ilamında “işten ayrılış bildirgesindeki işten çıkış kodunun değiştirilmesi davasında arabuluculuk başvurusunun dava şartı niteliğinde olmadığı” belirtilmiştir.
2.1.2. Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Kararları
Yargıtay 9. Hukuk Dairesi içtihatları, zorunlu arabuluculuk sürecinin yalnızca şekli bir başvuru olmadığını, aksine dava konusu edilecek taleplerin içeriğini doğrudan belirleyen esasa yönelik bir ön hazırlık aşaması olduğunu göstermektedir.
Özellikle 30.06.202 tarih, 2022/6390 Esas ve 2022/8656 Karar sayılı kararda, arabuluculuk tutanağında tarafların anlaştıkları ya da anlaşamadıkları alacak kalemleri tek tek belirtilmesi gerektiği, arabuluculuk son tutanağında açıkça belirtilmeyen alacak kalemlerinin sonradan dava konusu edilmesi durumunda dava şartı eksikliği oluşacağına hükmetmiştir. Söz konusu kararda, işçi tarafından dava konusu edilen kur farkından kaynaklı ücret alacağının, arabuluculuk görüşmelerine konu edildiğinin ve anlaşmaya varılmadığının arabuluculuk son tutanağında yer almaması nedeniyle, bu alacak yönünden zorunlu arabuluculuk şartının yerine getirilmediği kabul edilmiş ve davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
Bu içtihat, dava açacak tarafa önemli bir yükümlülük getirmektedir: arabuluculuk başvuru ve son tutanaklarının, potansiyel dava dilekçesi titizliğinde hazırlanması gerekmektedir. Eğer bir alacak kalemi arabuluculukta müzakere edilmemiş ve tutanakta buna ilişkin bir durum kaydı düşülmemişse, ilgili kalem yönünden dava şartı eksikliği riski doğmaktadır.
Yargıtay (9. Hukuk Dairesi’nin 07.02.2022 tarihli, 2022/436 E., 2022/1380 K.), arabuluculuk süreci sonunda düzenlenen anlaşma belgelerini, Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 420'de yer alan işçi ibranamelerinin geçerlilik şartları kapsamında bir denetime tabi tutmaktadır. Anlaşma belgesinin ilam niteliği taşımasına rağmen, işçi haklarını koruyan emredici yasa hükümlerine aykırı bir içerik taşıması halinde, yargısal denetim devreye girmekte ve anlaşmanın hukuken geçersizliği gündeme gelebilmektedir. Bu durum, arabuluculuğun, emredici hukuk kurallarını aşma aracı olarak kullanılamayacağının hukuki güvencesini sağlamaktadır.
Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 06.02.2024 tarihli ve 2023/19029 Esas, 2024/1571 Kararında; “Uyuşmazlık, davacı tarafından talep edilen alacaklara ilişkin olarak arabuluculuk dava şartının yerine getirilip getirilmediği ile yargılama giderlerinden sorumluluk noktasındadır. Somut uyuşmazlıkta; 07.08.2018 tarihinde düzenlenen Hukuk Uyuşmazlıklarında Dava Şartı Arabuluculuk Son Tutanağında uyuşmazlık konusu olarak “işçi ile işveren ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlık” ifadesi yazıldığı gibi tutanak içeriğinde de hangi tazminat veya alacakların müzakere konusu yapıldığının belirtilmediği, bu durumda, 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'na dayanılarak çıkartılan ve 02.....2018 tarihinde yürürlüğe giren Yönetmelik'in yürürlük tarihinden sonraki dönemde yapılan başvuru sonucunda düzenlenen arabuluculuk son tutanağında hangi alacak kalemleri konusunda anlaşma sağlandığı veya sağlanamadığını açıkça belirtilmediğinden, dava konusu işçilik alacaklarının arabuluculuğa konu edildiğinin söylenemeyeceği [nden bahisle verilen hüküm onanmıştır]
2.2. Ticaret Hukuku Uyuşmazlıkları (6102 Sayılı TTK m. 5/A)
2.2.1. Zorunlu Arabuluculuğun Kapsamı
Ticaret Hukuku alanında zorunlu arabuluculuk, 6102 sayılı TTK'nın 5/A maddesi ile düzenlenmiştir. (28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanunun 31 inci maddesiyle değişik)
“(1) Bu Kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar para olan alacak, tazminat, itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davalarında, dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.
(2) Arabulucu, yapılan başvuruyu görevlendirildiği tarihten itibaren altı hafta içinde sonuçlandırır. Bu süre zorunlu hâllerde arabulucu tarafından en fazla iki hafta uzatılabilir.”
Buna göre, ticari davalardan doğan ve konusu bir miktar para alacağı olan alacak, tazminat talepleri, itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davaları dava açılmadan önce zorunlu arabuluculuğa tabidir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 4 üncü maddesinin birinci fıkrası;
“(1) Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın;
a) Bu Kanunda,
b) Türk Medenî Kanununun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde,
c) 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinde,
d) Fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta,
e) Borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde,
f) Bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde, öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır. Ancak, herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar bundan istisnadır.” düzenlemesini içermektedir.
Anılan düzenleme ile ticarî davalar; mutlak ticarî davalar, nispi ticarî davalar ve yalnızca bir ticarî işletmeyle ilgili olmasına rağmen ticarî nitelikte kabul edilen davalar olmak üzere üç grup halinde düzenlenmiştir.
Mutlak ticari davalar, tarafların tacir olup olmadığına ve işin bir ticari işletmeyi ilgilendirip ilgilendirmediğine bakılmaksızın ticari sayılan davalardır. Mutlak ticari davalar, TTK'nın 4 üncü maddesinin birinci fıkrasında bentler hâlinde sayılmıştır. Bunların yanında Kooperatifler Kanunu (m.99), İcra ve İflas Kanunu (m.154), Finansal Kiralama Kanunu (m.31), Ticari İşletme Rehni Kanunu (m.22) gibi bazı özel kanunlarda belirlenmiş ticari davalar da bulunmaktadır. Bu davalar kanun gereği ticari dava sayılan davalardır.
Nispi ticari davalar, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması hâlinde ticari nitelikte sayılan davalardır. TTK'nın 4 üncü maddesinin birinci fıkrasına göre, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan ve iki tarafı da tacir olan hukuk davaları ticari dava sayılır.
Üçüncü grup ticari davalar, yalnızca bir tarafın ticari işletmesini ilgilendiren havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davalardır. Yukarıda açıklandığı üzere bir davanın ticari dava sayılması için kural olarak ya mutlak ticari davalar arasında yer alması ya da her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili bulunması gerekirken havale, vedia ve fikri haklara ilişkin davaların ticari nitelikte sayılması için yalnızca bir yanın ticari işletmesiyle ilgili olması TTK'da yeterli görülmüştür.
Ticaret Hukuku alanındaki zorunluluğun kapsamı, iflas, konkordato tescili, anonim şirket genel kurul kararlarının iptali gibi parasal talep içermeyen veya mutlak ticari nitelik taşıyan ancak kamu düzenini yakından ilgilendiren bazı ticari davaları istisna tutmaktadır. Esas zorunluluk, genellikle mal veya hizmet bedeli alacakları, komisyon alacakları, haksız rekabetten doğan tazminat taleplerinin parasal kısımları gibi ticari işlemlerden kaynaklanan finansal uyuşmazlıklara odaklanmıştır.
Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 13.04. 2022 tarihli ve 2022/1692 Esas, 2022/2094 Karar sayılı, alacaklının tasdik kararının ilanı tarihinden itibaren bir ay içinde açması gereken alacak davasının zorunlu arabuluculuğa tabi olmadığına dair kararında “İİK’nın 308/b. maddesinde düzenlenen çekişmeli alacaklarla ilgili davanın açılmasından önce arabuluculuğa başvurulması zorunluluğu konkordato hukukunun kamusal karakteri, tüm alacaklıları ilgilendirmesi, tarafların iradeleri ile kendi aralarında yapacakları anlaşmanın konkordato alacaklıları arasında eşitsizlik yaratacak nitelikte olması, konkordatoda ödemeler dengesini bozacak olması nedeniyle yasal düzenlemelere uygun görülmediğinden bahisle bozma kararı verilmiştir.
Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 06.03.2023 tarihli ve 2023/142 E, 2023/855 Karar sayılı ilamında, arabuluculuk anlaşma tutanağının iflas kararına dayanak edilemeyeceğine ilişkin kararında; ilama müstenit alacağın ödenmemesi nedeniyle doğrudan iflas istemine ilişkin uyuşmazlıkla ilgili bir yaptığı değerlendirmede, Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18. maddesinde “anlaşma tutanağı” ilam niteliğinde belge olduğu, İİK’nın 177/4. fıkrası “ilam” dan bahsettiği, ilam niteliğinde belgenin madde kapsamında değerlendirilmesi iflasın kamu düzeni niteliği ile bağdaşmadığı, bu itibarla arabuluculuk anlaşma tutanağı ile doğrudan doğruya iflas koşulları oluşmasına imkan bulunmadığı, zira iflas hukuku kamu düzenine ilişkin olduğundan ve iflastaki uyuşmazlıklar tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği hususlardan olduğundan ne dava şartı olarak ne de genel arabuluculuk kurallarına elverişli olmadığı gibi anlaşma tutanağının iflas kararına dayanak edilmesinin de mümkün olmadığına karar vermiştir.
2.2.2. Yargıtay Kararları
Ticaret Hukuku'nda uyuşmazlıkların zorunlu arabuluculuğa tabi olup olmadığının belirlenmesi, davanın ticari dava niteliği taşıyıp taşımadığına bağlıdır. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 21/10/2021 tarihli ve 2021/6591 E, 2021/10586 K sayılı ilamında (kaçak elektrik kullanımından doğan alacağa ilişkin itirazın iptali istemi hk), ticari dava olarak kabul edilemeyen uyuşmazlıklarda arabuluculuk başvurusunun dava şartı olmadığına hükmetmiştir. Bu durum, uyuşmazlığın sadece ticari işletmeler arasında gerçekleşmesinin yeterli olmadığını, aynı zamanda TTK'da veya özel kanunlarda açıkça ticari dava olarak nitelendirilmesi gerektiğini teyit etmektedir.
Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 15.03.2023 tarihli ve 2021/5334 E, 2023/1568 K sayılı terditli talep içeren ticari nitelikli ayıplı araç satımından kaynaklı misliyle değişim ya da ayıp oranında bedel indirimi istemine ilişkin uyuşmazlığın incelendiği ilamında; somut olayda, davacının ayıp hukuki nedenine dayalı olarak misli ile değişim, kabul edilmediği taktirde bedel iadesi istemli terditli dava açtığı, 6100 sayılı Kanun'un 111 inci maddesinin ikinci fıkrasında Mahkemenin, davacının asli talebinin esastan reddine karar vermedikçe, fer’î talebini inceleyemeyeceği belirtilerek asli talebe öncelik verildiği, yani davanın asli talebe göre niteleneceği, bu durumda Mahkemece davacının asli talebinin para alacağı olmadığı, bu talebin de arabuluculuk dava şartı olmadan incelenebileceği gözetilmeksizin davanın usulden reddine karar verilmesi doğru olmadığına karar vermiştir.
2.3. Tüketici Hukuku Uyuşmazlıkları (6502 Sayılı TKHK m. 73/A)
6502 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TKHK) 4 üncü maddesi;
“(1) Tüketici mahkemelerinde görülen uyuşmazlıklarda dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır. Şu kadar ki, aşağıda belirtilen hususlarda dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin hükümler uygulanmaz:
a) Tüketici hakem heyetinin görevi kapsamında olan uyuşmazlıklar
b) Tüketici hakem heyeti kararlarına yapılan itirazlar
c) 73 üncü maddenin altıncı fıkrasında belirtilen davalar
ç) 74 üncü maddede belirtilen davalar
d) Tüketici işlemi mahiyetinde olan ve taşınmazın aynından doğan uyuşmazlıklar
(2) 7/6/2012 tarihli ve 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesinin onbirinci fıkrası tüketici aleyhine uygulanmaz. (3) Arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması veya tarafların anlaşmaları ya da anlaşamamaları hâlinde tüketicinin ödemesi gereken arabuluculuk ücreti, Adalet Bakanlığı bütçesinden karşılanır. Ancak belirtilen hâllerde arabuluculuk ücreti, Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesinin eki Arabuluculuk Ücret Tarifesinin Birinci Kısmına göre iki saatlik ücret tutarını geçemez.
(4) Arabuluculuk faaliyeti sonunda açılan davanın tüketici lehine sonuçlanması hâlinde arabuluculuk ücreti, 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre davalıdan tahsil olunarak bütçeye gelir kaydedilir.”
2.3.1. Dava Şartı Sınırı ve Tüketici Hakem Heyeti İlişkisi
Tüketici Mahkemelerinde dava açılmadan önce arabulucuya başvurma zorunluluğu, uyuşmazlık değerinin Tüketici Hakem Heyetlerinin (THH) parasal görev sınırının üzerinde olması koşuluna bağlıdır. Bu yapı, Tüketici Hukuku uyuşmazlıklarının üç kademeli bir sisteme tabi olmasına yol açmıştır: THH sınırı altı, zorunlu arabuluculuk sınırı ve zorunlu arabuluculuk istisnaları.
THH’nin görev sınırları, her yıl yeniden değerleme oranına göre Ticaret Bakanlığı tarafından güncellenmektedir. 2020 yılında bu sınır 10.390 TL iken, bu sınırın üzerindeki uyuşmazlıklar zorunlu arabuluculuğa tabi tutulmuştu. Hızla değişen ekonomik koşullar nedeniyle bu parasal sınır ciddi ölçüde yükselmiştir. 2024 yılı için bu sınır 104.000 Türk Lirası olarak belirlenmiştir.
Ticaret Bakanlığı tarafından yapılan açıklamalara göre, 2025 yılı için Tüketici Hakem Heyetlerinin görev sınırı 149.000 Türk Lirası olarak belirlenmiştir. Bu durumda, değeri 149.000 TL ve altında kalan uyuşmazlıklar için zorunlu başvuru mercii İlçe veya İl Tüketici Hakem Heyetleri olmaya devam edecek; 149.000 TL'yi aşan uyuşmazlıklar ise Tüketici Mahkemelerinde dava açılmadan önce zorunlu olarak arabuluculuğa tabi olacaktır. Parasal sınırların bu kadar sık ve yüksek oranda artırılması, yargı organlarının küçük ve orta ölçekli tüketici davalarından arındırılması politikasının bir yansımasıdır.
2.3.2. Zorunlu Arabuluculuk Kapsamı Dışındaki Tüketici Uyuşmazlıkları
Tüketici Mahkemelerinde dava şartı arabuluculuğun uygulanmayacağı bazı istisnalar da bulunmaktadır. Bu istisnalar, uyuşmazlığın niteliği gereği uzlaşmaya elverişli olmadığı veya kamusal denetimi gerektirdiği kabul edilen durumları kapsar:
- Tüketici Hakem Heyetlerinin görev sınırlarında kalan (2025 yılı için 149.000 TL altı) uyuşmazlıklar.
- Tüketici Hakem Heyeti kararlarına karşı Tüketici Mahkemelerine yapılan itirazlar.
- İlgili kamu kurum ve kuruluşları, tüketici örgütleri veya Bakanlık tarafından genel olarak tüketicileri ilgilendiren ve Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a aykırı bir durumun önlenmesine veya durdurulmasına ilişkin açılan davalar (toplu tüketici davaları).
- Seri ayıplı malların ayıplı olduğunun tespiti, bu tür malların üretiminin veya satışının durdurulması, ayıbın ortadan kaldırılması talepleri.
Bu istisnalar, idari denetimi veya birden fazla tüketiciyi etkileyen sorunların yargısal tespiti zorunlu kıldığı kabulüne dayanmaktadır.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 03.05.2023 tarihli 2022/8500 Esas, 2023/1197 Karar sayılı ilamında; araç satış sözleşmesi kapsamında verilen kambiyo senedine dayalı olarak başlatılan icra takibinden sonra açılan menfi tespit istemiyle ilgili verdiği kararında, her ne kadar davacı tarafça menfi tespit davalarının 6502 Sayılı Kanun'un 73/A maddesi gereği zorunlu arabuluculuğa başvurulması gereken uyuşmazlıklardan olmadığı ileri sürülmüşse de, Kanun'un 73/A maddesinin birinci fıkrasında arabuluculuğa ilişkin hükümlerin uygulanmayacağı tüketici uyuşmazlıklarının tahdidi olarak sayıldığı, menfi tespit davasının bu sayılan uyuşmazlıklardan olmadığı, arabuluculuğa başvurulmadan dava açılması durumunda davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesi gerektiğine karar vermiştir.
2.4. Kira ve Gayrimenkul İlişkisinden Doğan Uyuşmazlıklar (HUAK m. 18/B)
2.4.1. Kapsam ve Yürürlük Tarihi
Kira uyuşmazlıkları, Sulh Hukuk Mahkemelerinin iş yükünü önemli ölçüde artıran dava türleri arasında yer alması nedeniyle, 7. Yargı Paketi olarak bilinen 7445 sayılı Kanun ile zorunlu arabuluculuk kapsamına dahil edilmiştir. Bu zorunluluk, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'nun (HUAK) 18/B maddesine eklenerek 01 Eylül 2023 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir.
Zorunluluğun kapsamı oldukça geniştir ve kira ilişkisinden kaynaklanan (ilamsız icra takipleri hariç olmak üzere) tüm uyuşmazlıkları kapsar. Bu kapsama giren temel dava türleri şunlardır:
-Kira Bedelinin Tespiti ve Uyarlanması Davaları: Kira bedelinin yeni dönemde belirlenmesi veya değişen koşullara göre uyarlanması talepleri.
-Tahliye Davaları: Kiralananın tahliyesine ilişkin davalar (istisnalar hariç).
2.4.2. İstisnalar ve Kapsam Dışı Bırakılan Uyuşmazlıklar
Kira ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda zorunlu arabuluculuk şartının aranmayacağı en önemli istisna, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'na (İİK) göre ilamsız icra yoluyla tahliye hükümleridir. Bu istisna iki temel durumu kapsamaktadır:
-Kira Bedelinin Ödenmemesi: Kiracının kira bedelini ödememesi nedeniyle yapılan icra takipleri ve takibe dayanılarak açılan tahliye davaları.
-Kira Sözleşmesinin Süresinin Bitmesine ve Tahliye Taahhüdü: Kiracı tarafından verilen tahliye taahhütnamesinde belirtilen tarihin gelmesi durumunda yapılan icra takipleri ve takibe dayanılarak açılan tahliye davaları.
Bu durumlarda, kiraya veren icra takibi başlatmadan veya takip açtıktan sonra dava açmadan önce arabulucuya başvurmak zorunda değildir.
2.4.3. Diğer Zorunlu Arabuluculuk Türleri
7.Yargı Paketi ile kira uyuşmazlıklarının yanı sıra, gayrimenkul hukukunu yakından ilgilendiren ve Sulh Hukuk Mahkemelerinin görev alanına giren iki önemli uyuşmazlık türü daha dava şartı arabuluculuk kapsamına alınmıştır:
-Taşınmazın devrine veya taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak kurulmasına ilişkin uyuşmazlıklar
-Taşınır ve taşınmazların paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin uyuşmazlıklar.
-Kat Mülkiyeti Kanunu'ndan Kaynaklanan Uyuşmazlıklar.
-Komşu Hakkından Kaynaklanan Uyuşmazlıklar.
- Tarımsal Üretim Sözleşmesinden Doğan Hukuk Uyuşmazlıklarına İlişkin Arabuluculuk Yönetmeliği ile sözleşmeli tarımda taraflar arasındaki uyuşmazlıklar
2.4.4. Prosedür ve Süre Kısıtları
Kira uyuşmazlıklarında arabuluculuk süreci, tıpkı iş uyuşmazlıklarında olduğu gibi, arabulucunun görevlendirildiği tarihten itibaren en fazla dört hafta içinde (3 hafta temel süre + 1 hafta uzatma) tamamlanmak zorundadır. Tarafların anlaşamaması durumunda düzenlenen arabuluculuk son tutanağının, dava dilekçesine eklenmesi gerekmektedir. Eğer bu belge dava dilekçesine eklenmezse, mahkeme tarafından eksikliğin giderilmesi için süre tanınır; aksi halde dava dava şartı eksikliği nedeniyle usulden reddedilir. Anlaşma sağlandığı takdirde, icra edilebilirlik şerhinin alınması için yetkili ve görevli mahkeme arabulucunun görev yaptığı yer Sulh Hukuk Mahkemesi'dir.
III: DAVA ŞARTI EKSİKLİĞİ VE YARGITAY PROSEDÜR İÇTİHATLARI
3.1. Dava Şartı Yokluğunun Mutlak Sonuçları
Dava şartı arabuluculuk, yargılamanın yapılabilmesi için başlangıçta mevcut olması gereken usuli bir koşuldur. Arabuluculuğa başvurulmadan dava açılması durumunda, mahkeme bu eksikliği re'sen inceler ve uyuşmazlığın esasına girmeden davanın dava şartı yokluğu sebebiyle reddine karar vermek zorundadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 13.12.2023 tarihli ve 2023/995, 2023/1251 Karar sayılı ilamında, zorunlu arabuluculukta arabuluculuğa başvurunun mahkemeler nezdinde dava açılmadan önce kanuni bir ön koşul olarak aranan dava şartı olduğu, kanuni düzenlemeler gereği eksik olan arabulucuya başvuru dava şartının sonradan tamamlanmasının da mümkün olmadığından arabulucuya başvuru olmadan dava açıldığı tespit edildiği takdirde herhangi bir işlem yapılmaksızın dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddi gerektiğine karar verilmiştir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) uyarınca dava dilekçesinde bulunması gereken bazı eksiklikler (örneğin HMK m. 119/1-b kapsamında davacının adresinin eksik olması), mahkeme tarafından süre verilerek tamamlanabilir. Ancak Yargıtay içtihatları ve ilgili kanunlar (İş Mahkemeleri Kanunu m. 3/14) gereği, zorunlu arabuluculuğa başvurulmaması, yargılama sürecinde giderilebilecek basit bir noksanlık olarak kabul edilmemektedir. Dava açılmadan önce arabulucuya hiç başvurulmamış olması dava şartı yokluğu sebebiyle davanın reddini gerektiren bir husus olup, arabulucuya başvurulmuş olmakla birlikte anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslının veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğinin mahkemece verilen kesin süre içerisinde sunulmamış olması ise davanın usulden reddi yaptırımına bağlanmıştır. (Yargıtay 6. Hukuk Dairesi 01/07/2024 tarihli ve 2022/5267 Esas, 2024/2376 Karar) Arabuluculuk, davanın açılabilmesi için tamamlanamaz mutlak bir ön şarttır.
3.2. Dava Şartı Arabuluculuk Eksikliğinde Yargılama Usulü
Dava şartı arabuluculuğun usuli sonuçları, ilgili hukuk alanına ve eksikliğin niteliğine göre farklılaşabilmektedir. İş hukukundaki alacak kalemlerinin detaylandırılması zorunluluğu ve Ticaret hukukundaki davanın ticari niteliğini taşıma zorunluluğu, usulün ne kadar detaylı incelendiğini ortaya koymaktadır.
Ticari davalarda, bir uyuşmazlığın zorunlu arabuluculuğa tabi olması için sadece ticari işten doğmuş olması yetmemekte, aynı zamanda TTK veya özel kanunlar uyarınca "ticari dava" niteliğini taşıması gerekmektedir. Yargıtay'ın bu konudaki tutumu, yasal düzenlemeler arasındaki karmaşık geçişkenliği ve bu geçişkenliğin usul hukukuna yansımasını gözler önüne sermektedir.
IV: SONUÇ
Zorunlu dava şartı arabuluculuk kurumu, Türk yargı pratiğinde geri dönüşü olmayan bir biçimde kurumsallaşmıştır. Analiz edilen dört temel hukuk alanında (İş, Ticaret, Tüketici ve Kira Hukuku …vs), zorunluluğun kapsamı mevzuat ve Yargıtay içtihatlarıyla sürekli olarak netleştirilmektedir. Yargıtay'ın kararları, sürecin yalnızca bir formalite olmadığını, aksine dava açılmadan önceki, hukuki kapsamı belirleyen kritik bir aşama olduğunu teyit etmektedir. Özellikle 9. Hukuk Dairesi'nin, arabuluculuk tutanağındaki taleplerin spesifikasyonuna ilişkin beklentisi, hukuki uygulama açısından süreç yönetiminin titizlikle ele alınması gerektiğini göstermektedir. Tüketici Hukuku'ndaki parasal sınırların yıllık ve yüksek oranlı artışı ve Kira Hukuku'nun zorunlu arabuluculuğa dahil edilmesi, küçük uyuşmazlıkların yargıdan uzak tutularak alternatif mekanizmalarla çözülmesine yönelik devlet politikasının istikrarlı bir şekilde sürdürüldüğünü işaret etmektedir. Arabuluculuk, yargı sisteminin temel bir parçası haline gelmiştir ve hukuki süreçlerin öngörülebilirliği, bu dava şartının doğru ve eksiksiz uygulanmasına bağlıdır.